18 Mart 2010 Perşembe

Yardira Yardira

* +Ankara gezimizde şuraları buraları gezeceğiz. 3 yıldızlı otelde konaklayacağız.
-Otelde havuz var mı?
+Her odada leğen var.

* Matematik öğretmeni ceza verir:
+Şu konudan 100, şundan 100, şundan 100, oho konu çokmuş. Sen en iyisi bütün konulardan ortaya karışık yap.
-Oha! Meze de yapıyım mı?

* OKS sınavından 15 dakika önce, öğrencileri konuşturup, sakinleştirmeye çalışan öğretmen:
+Hangi okuladan mezun oluyorsun?
-Atatürk
+Lise mi, ilköğretim mi? (Lise kazanmak için giriyorum ben o sınava, maymun suratlı aptal, hayvansal yağ varili.)

* +Nargile dumanıyla O yapabiliyorum.
-Nargile dumanını götümden çıkarabiliyorum.

* +Ebeyin mına kale kurar, çift kale maç yaparım.

* +Saksofon kursuna başlıyacağım.
-Bekleme, açıyım da hemen başla.

13 Mart 2010 Cumartesi

Bir Matematik Dersi

*Bir yazıya giriş cümlesi yazmak için uğraşmak, konstipasyonmuşcasına ıkınmana sebebiyet veriyor.

*Gece, lambalar kapalı. Bulunduğun odada uyuyan bir insan var. O insan uyanmasın diye kıçınızı yırtarsınız. O kadar uğraşmanıza rağmen, uyuyan insandan bir ses gelir. "Lan acaba uyandı mı?" dersin. Put kesilip uyuyan insanı seyredersin. Uyandı mı? Uyanmadı mı? İşte bunu anlayana kadar ne çok gerilir lan insan.

*Fenerbahçe, Galatasaray'dan daha çok mutlu ediyor beni. Galatasaray sürekli kötü oynuyor. Mosmor oluyorum. Fenerbahçe sürekli kötü oynuyor. Leyla gibi, havalara uçuyorum. Fenerbahçe <3

*Bundan sonra böyle, maddeler halinde yazacağım. Daha rahat.

*Pazartesi yeni okuluma başlıyorum. İlginç tarafı; hiç heyecanlı değilim. Yeni insanlar falan.. Zikimde değil.

*Yeni yeni kendine gelmeye başladı Sezyum.

*Tanımadığım biri öldüğü için hiç bu kadar üzülmemiştim.

*Çok güçlü adam Sezyum. Tamamen kendine gelmesini dört gözle bekliyorum.

*"Çukurovalıyık. Şalgam içer, bici yerik. Karpuzu kabuğuynan, karıyı donuylan yerik." demişti buralara geldiğinde Sezyum. (Sezyum'un lafı mı, yoksa daha önceden var olan bir laf mıdır bilemiyorum.)

*Derste bir şeyler yemek ne için yasak, anlamıyorum. Derste tıkınırken daha iyi anlıyorum. Çok ciddiyim.

*Eski okulumun poları, kravatı falan elimde kaldı. Tertemiz.

*Matematik dersi bitti. Yazımı bitireyim bari.

*Sezyum <3 Öperce.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Elizabeth Durumu

Tam 2 ay oldu. 2 aydır, kendi evimde, kendi bilgisayarımla, sere serpe internete giremiyorum.
2 aydır bir nevi elizabethlik çekiyorum bu konuda.
Cep telefonuma mahkumum.
Koskoca monitör, kocaman klavye, kocaman tuşlar, mause falan..
Özledim hepsini.
Küçücük telefon, küçücük tuşlar.
Koca internet sayfalarına bu küçük ekrandan bakmak ne acıdır bilir misiniz?
İşte bilgisayar varken telefon, elizabethlik değil de nedir?
Burda aktif olamama sebebim de bu.
Uzuun uzun yazı yazmak gelmiyor insanın içinden.

26 Şubat 2010 Cuma

Garip

"Fırtına öncesi sessizlik" güzeldir. İnsanın tüylerini diken diken eder. Tırstırır.
Bizim sınıf için tam tersi geçerli. Fırtına sonrası sessizlik.. Fırtınadan önce temiz bir gürültü kopar. Sonra fırtına kopar. Fırtınadan sonra çıt çıkarabilene helal olsun.

Hadi küfür edelim.

Avrupa Ligi şampiyonluğu bir başka bahara kaldı.
Oysa 2 senelik süre zarfı için ne hayallerim vardı.
Aptal bir hakem acımadan hayallerin içine sıçtı.
Hakem sıçtı, Caner sıvadı.
"Sıçıp, sıvamak" sahaya bu kadar net yansıtılamazdı.
Kimse bana, dün sövdüğüm kadar sövdüremezdi.
30 milyon Galatasaray taraftarı, milyonlarca dolar değerindeki kulüp..
Kıçı kırık iki hakem yüzünden her şey bok oldu.
Oysa bu kadronun, teknik heyetin karşılığı minimum final oynamak olmalıydı.
Bu sene kupayı alacaktık.
Dünya aleme reklam olacaktık.
Türk Telekom Arena tamamlanacaktı.
Tertemiz futbolcular alacaktık.
Şampiyonluk, Rijkaard, yeni stad, taraftar ve kadromuzun gazıyla gelen geçenin eline verecektik.
Falan felan filan...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Fotosel

Fotosel ilginç bir şey. Orda, burda, şurda çoğu yerde işimizi kolaylaştırmakta. İşin en güzel yanı her insanda farklı farklı psikolojiler yaratması. Örneğin, fotoselli pisuvarlar. Genellikle "Lan, birisi benimkini mi izliyo?!?" gibisinden bir dürtü uyandırır insanın içinde. Bu gayet tabii bir durumdur. Etraf sapık kaynıyor. Karşında kırmızı bir ışık falan. Direk kamera geliyor insanın aklına. Erkeklerin bile g*tü kollaması gerek bu zamanda.

Şöyle bir durum daha var. Pisuvardaki iş süresince karşındaki ışık yanıp sönmekte. Hipnoz olmuş gibi ona bakmaktasın. İşin bitiyor. Fermuarını çekip, düğmeni ilikliyorsun. İnsan, boyutlarını belirten bir fiş verilecekmiş gibi hissediyor. "Hani fiş nerden çıkacak?" gibisinden pisuvarı inceliyor. Garip bir duygu. Tabi o fotosel bana bu duyguyu yaşatıyor. Sizlerde daha da farklı olabilir.

KiaF'ın Mazisi

Taa 4. sınıftaydım. Ebeveynlerim tarafınca yeni yeni internete girmeme izin veriliyordu. Neyse, komşu abilerden öğrendim ki msn diye bir şey var. "Sana da açalım, konuşuruz arada." dediler. Büyük bir hevesle "Tamam." dedim. "Peki adresin ne olsun?" dediler. "Faik" olsun dedim. "Çok sıradan." dediler. Bir süre düşündükten sonra "Sıradanın zıttı orjinale tekabül eder." dedim. Faik'i ters çevirdim ve Kiaf yaptım. Çocuk aklı. :) Öyle de devam ediyor işte.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Mecburiyet!

Yeni uğraş formspring. Aylar önce üye olup, saçmalığını anlayınca hesabımı silmeye çalışıp, o site hakkında her uğraşımı bitirmiştim. Ancak günler geçtikçe o site farz oldu. Eskiden elalem msn, facebok sorardı birbirine. Artık formspring olarak değişmiş bu. Topluma ayak uydurma amacıyla tekrardan faaliyete geçti hesabım. Sorularınızı ordan sorabilirsiniz.

4 Şubat 2010 Perşembe

.gif Show




Güneş Duası


Şimdiki sorunum havalar. Şu kıştan bıktım artık. Soğuk, lanet bir hava. Dışarı çıkamıyorsun. İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Bir de yağmur yağıyorsa bakın rezalete. Tamam yağmur iyidir, hoştur. Aşırı derecede yağmadığı sürece tabi. İlkbahar yağmurları gibi. Yağmur sonrası direk güneş çıkmalı. Ancak o şekil kabulümdür.

Buradan mevsimlerden sorunlu evren bakanına sesleniyorum. Duy sesimi; "Kış kötüdür, lanettir. Evsizler üşür, çocuklar hasatalanır. Bütün insanların burunları ve kulakları üşür. Burunlarımıza ve kulaklarımıza bu kadar eziyet yeterli. Evet, bu kadar kış yeter. Güneş çıksın, hayatımızı yaşıyalım yahu!"

3 Şubat 2010 Çarşamba

Benim adım Faik! F A İ K

İsmimi Feyk, Fayik, Feiyk, Feik, Feyik, Fayık gibi SAÇMA bir şekilde telaffuz edenlerden bıktııım.

Geçenlerde evde bir kaset buldum. Ben doğduktan 54 gün sonra kaydedilmiş. Kasette babamın kuzeni bir radyo kanalını arıyor. Uzun uğraş sonucu bağlanmayı başarıyor. Bağlandığı sırada kaset çalardaki kasete sesleri kaydetmeye başlıyor. Benim için bir şarkı isteyecek. (Uzun bir sohbetten sonra.) Radyo kanalındaki şahsiyet "Şarkıyı kime armağan edeceksiniz?" diye sorduğunda babamın kuzeni "Şarkıyı bugün taam 54 günlük olan Feiyk bebeğe armağan etmek istiyorum." diyor. Feiyk?!?! Tabiki adam anlamıyor ve tekrarlatırıyor. Tekrarında yine Feiyk. 5. tekrardan sonra adam yine anlamıyor. 6. tekrardan sonra anladığı şey: Folik bebek mi?

Lanet olsuuuun! Güzeli ismim gitti Folik oldu. Bu kadar mı zor Faik'in telaffuzu yahu? Bana Feiyk diyen baba kuzeni o sıralar Hacettepe İktisat son sınıfta. Okuyan insansın, Faik demek çok mu zor laaan?

Kasetten not:
Radyodaki adam: Ne iş yapıyorsunuz?
Babamın kuzeni: Öğrenciyim.
Radodaki adam: Üniversite heralde değil mi?
Babamın kuzeni: Ever, Hacettepe İktisat son sınıf öğrencisiyim.
Radyodaki adam: Demek geleceğin "doktorusunuz". (Böyle düz insanlardan sakının.)